Saz eşliğinde Kur’an-ı Kerim..

Bir ses sanatkârı Dolmabahçe’de Ata’nın huzurunda saz lakımı eşliğinde ilk Türkçe Kur’ân’ı ahenkle nasıl okuduklarını anlatıyor: Bir gün Dolmabahçe Sarayının büyük muayede salonunda, saz takımını toplamıştı. Kanuni Mustafa, Mısırlı İbrahim, Nobar, Hafız Kemâl, Hafız Rıza, Hafız Fahri, hep orada idik. Atatürk, bir imtihan ve tecrübe yapmağa hazırlanmış görünüyordu. Elinde, Cemil Said’in tercümesi, Türkçe Kur’an-ı Kerim vardı. Evvelâ Hafız Kemâl’e verdi, okuttu.

Fakat beğenmedi: “Ver bana ben okuyacağım” dedi. Hakikaten okudu amma, hâlâ gözümün önündedir; askere kumanda eder, emirler verir gibi bir ahenk ve tavırla okudu. Bunun da farkına vardı. Elhamı sıra ile dolaştırmağa başladı. Hafızlara birer birer okutuyordu. Solunda Hafız Kemâl, sağında ben vardım. Hepsi okuduktan sonra, sıra bana geldi. Hiç unutmam, Elhamı, ötekilere verdiği gibi kapalı değil, açmış, evvelden tesbit ettiği anlaşılan sayfanın alt kısmını göstererek: “Bu işaret ettiğim âyeti okuyacaksın” diye vermişti. Baktım. Nisa sûresinin 27. âyeti okumağa başladım: “Validelerinizi, kızlarınızı, hemşirelerinizi ve birader veya hemşirelerinizin kızlarını, süt ninelerinizi, süt hemşirelerinizi, kadınlarınızın validelerini, tahtı nikâhınızda bulunmuş kadınların vesayetinize verilmiş kızlarını tahtı nikâhla almak size haramdır.Yalnız birlikte yatmadığınız kadınların kızlarını almakta hiç bir günah yoktur. Kendi oğullarınızın zevcelerini ve iki hemşireyi nikâh etmeyiniz. Lâkin bir emr vâki olmuş ise, Allah gafur ve rahimdir.” Atatürk, bu son cümleye: “Bu hezeyandır. Böyle şey olmaz” diye, hiddetle itiraz etti. Haklı idi.

 

Ben de okurken, bunda bir yanlışlık olduğunu hissetmiş, fakat kitaba göre harfi harfine okumak mecburiyetinde kalmıştım. Hemen ayağa kalktım: “Paşam, bu yanlıştır. Kur’an böyle değildir” dedim. “İspat et yanlış olduğunu” dedi. Cevap verdim: “Kur’andaki aslı: (İki kız kardeşi cemetmek haramdır).” Yaaa! diye hayretle yüzüme bakışından da belli idi ki Atatürk bu tercümenin sakat olduğunu bilmiyordu. Bunun üzerine; bu yanlışlığın sebebinin, bu tercümenin Kur’an’ın aslından değil, Fransızcasından tercüme edilmiş olduğu anlaşıldı ve yarım saat bu tercüme yanlışlığını münakaşa ettik. Fakat okuyuşumu beğenmişti. Ertesi akşam yalnız beni çağırdı. Yanında İsmet Paşa’dan başka kimse yoktu. Beni yine ortalarına oturttular. Atatürk: “Dün akşam söylediğini, tekrar et” buyurdu. Yanlışlık meselesini anlattım. Arkamı sıvayarak: “Aferin. Hakikaten hafızmışsın!” diye iltifatta bulundu. Meğer, Kur’anın aslı ile diğer kitapları tetkik ederek karşılaştırmış ve yanlışlığı tespit ettirmişti.

Kaynak:Temellerin Duruşması, Ahmet Kabaklı

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir