CHP’nin kayığı ve Bandırma vapuru..

Cumhurbaşkanımız, kendisine ve yönetimine içten içe söz vuran eski dostlarını “CHP’nin kayığına binmeyin” diye uyarınca, CHP Genel Başkanı yine o bildik hamaset edebiyatına sığındı: 

“Bizim kayığımız demokrasi kayığıdır!.. Bizim kayığımız Bandırma Vapuru’dur!”şeklinde cevaplar verdi.

Bence Bandırma Vapuru iyi bir örnek değil: Neden derseniz, CHP döneminde okutulan ders kitaplarına göre, meşhur Bandırma Vapuru “çürük-çarık”tır! 

Başöğretmenim Hikmet Bey, ağlamaklı bir sesle her fırsatta onu anlatırdı:

“Bandırma Vapuru çürüktü, pusulası bozuktu, haritası yoktu, dümeni kırıktı… Mecburen sahil sahil Samsun’a gitti.”

Ne dersiniz: CHP bu yüzden mi sahillere sıkışıp kaldı?


Ah başöğretmenim, sen ölmedin CHP’de yaşıyorsun!

Her cumhuriyet bayramında hepimizi bahçeye dizer, kendisi merdiven başına çıkar, bacaklarının üzerinde yaylana yaylana ve gerine gerine nutuk atardı: “Vatanı biz kurtardık!.. Cumhuriyeti biz kurduk!.. Demokrasiyi biz getirdik!”

Başöğretmenim iflah olmaz bir CHP’liydi. Halktan “farklı” görünmek isteyen diğer CHP’liler gibi o da fötrünü başına geçirir, güneş gözlüklerini takar, ilçedeki “CHP’li önder”lerle birlikte şehir turu atardı.

Demokrat Parti’nin köyümüzü suya kavuşturduğu günlerde, dayanamayıp sordum: “Sizin partinin hizmetlerini anlatır mısınız?”

Yine “vatan-millet-Cumhuriyet” demeye başlayınca, bütün cesaretimi toplayarak itiraz ettim:

“Köylere yol mu yaptınız, su mu getirdiniz, hastane mi inşa ettiniz, ne yaptınız?”


Ben somut şeyler istedikçe, o inadına soyuta kaçıyor, nutuk atıyordu. Duyan da CHP’nin Türkiye’yi ihya ettiğini zannederdi. Hâlbuki hiçbir tesisin, hiçbir hizmetin üstünde CHP imzası yoktu. Bunu babamdan duymuştum.

Tabii çok kızdı… Teneffüste öğretmenler odasına çağırdı ve bir güzel haşladı. Ama sualim hâlâ cevapsızdı. Hâlâ da cevapsız… 

27 sene kesintisiz ve muhalefetsiz iktidar olan CHP’nin ülke kalkınmasına hiçbir katkısı yok! Bunun kendisi de farkında olduğu için, “hizmet”leriyle değil ideolojisiyle gündem oluşturmaya çalışıyor ve hâlâ ironilerde varlık arıyor: 

“Bizim kayık demokrasi kayığıdır!”

Bir tarafında “Ebedi Şef”, bir tarafında “Milli Şef” olan tek parti demokrasisi! 

“At Debreli dağlar inlesin!”

Ne demokrasinin özü sayılan çok partili sistem, ne “kuvvetler ayrılığı” prensibi, ne özgür basın, ne bağımsız hukuk, ne üniversite özerkliği… Her şey birkaç kişinin kontrolünde… Ama “demokrasi!”

O eskidendi demesin kimse: CHP şimdi bile aynı türden bir demokrasi istiyor olmalı ki, kendi zihniyeti ve fikriyatı dışında fikir görmek istemiyor. Yerli ve milli duruşlu ne kadar münevver, ne kadar tarihçi varsa savaş açmış bulunuyor.

“Kadir Mısıroğlu ve Yavuz Bahadıroğlu gibi yazarların kitapları kütüphanelerden çıkarılsın” diyor. Hakkımda verilmiş takipsizlik kararı bile vız geliyor! İşin garibi bazı yerel yöneticiler de derhal “başüstüne” çekip, devlet mekanizmasını CHP’nin kontrolüne veriyorlar. Maalesef Ankara’dan da ses-sada çıkmıyor. 

CHP’nin demokrasiden ne anladığı ortada: Peki, iktidar partisine ne oluyor? Neden biri çıkıp; “Yavuz Bahadıroğlu hakkında takipsizlik kararı var, sen kendi belediyelerine bak!” demiyor?

Kayık kavgası, gitgide “kayıkçı kavgası”na dönüyor!

Yavuz Bahadıroğlu/YeniAkit

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir